Salgınlar ve Sağlık Emekçilerini Anma

Salgınlar ve Sağlık Emekçilerini Anma

Mekânı Tasarım Yarışması - 3.Ödül
KAYNAK
Lokasyon: Şişli, İstanbul

Tarih: Temmuz, 2021
İşveren: İBB Park, Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı
Proje Tipi: Yarışma, Anıt
Proje Alanı: 1.500 m²
Ekip: Halil Baha AKYAR, Münire SAĞAT, Seden CİNASAL AVCI, Barış EKMEKÇİ, Ramazan AVCI, İrem MALGAŞ, Özge SÜVARİ, Ayşe Nihal DAĞOĞLU, Bahadır ÇOLAK, Zeynep KUTLU, Ömer Lütfü TAPISIZ, Hüseyin Melih BAKTIR, Özlem Satı KURTCU, Taner KESKİN, Merve ŞEN CÜZDANCI, Cansu TÜZMEN
Yarışma alanı Gezi Parkı, Maçka Parkı gibi İstanbul için yalnızca tarihsel değil aynı zamanda sosyal ve politik anlamları da olan kentsel yeşil alanların arasında kalmış ve çevresinde kamusal alan potansiyeli taşıyan birçok odak bulunmaktadır. Dolayısıyla alanın bu iki yeşil alanı yaya ve bisiklet yolları aracılığıyla bağlaması ve yeşil sürekliliğin içinde bir anma parkı önerisi getirmesi kaçınılmazdır. Yeşil süreklilik, park içerisinde önerilecek etkinlikler ve parkın görsel algılanabilirliğine dair üretilecek stratejiler nitelikli bir kamusal alanı üretmeyi hedeflerken, canlılığın hassasiyetine ve kırılganlığına dikkat çekmek, kentte var olan ancak unuttuğumuz doğal aktörleri hatırlatmak da salgınları ve sağlık emekçilerini anmanın mütevazı yollarını aramaya dair çabalardır.
İstanbul’un ve Taksim’in suyla olan geçmişi düşünüldüğünde su, anmayı kuran tarihsel ve gündelik bir kavram olarak hem soyut hem somut anlamlarla yüklüdür. 19. Yüzyılda kent hayatında sıklıkla gördüğümüz çeşmeler, su kuleleri, su terazileri ve su yolları günümüzde işlevini yitirmiş, sürekli dolaşım halinde olan suyun hareketi gizlenmiş ve pazarda değişim değeri giderek yükselen bir ürüne dönüşmüştür. Özellikle batı kentinin tarihsel değişimine baktığımızda kentin suyla temizlenmesi, arındırılmasıyla salgın hastalıklar arasındaki ilişki gözle görülebilir düzeydedir. Su çoğu zaman temizliğin ve ferahlığın simgesi olmuş, iklim kriziyle birlikte de kentlerin giderek artan kaynak ihtiyaçlarının başını çekmiştir. Günümüzde metropoller kendi su kaynaklarını tüketerek, çoğunlukla çevre kentlerden su ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
Dikilitaş veya Obelisk
Dikilitaşlar tarih boyunca Mısır, Asur, Roma gibi birçok medeniyette ölümsüzlüğün ve kalıcılığın simgesi olmuş, özellikle mezarlar için ve ya belirli bir kişiyi anmak için kullanılmışlardır. Tanrının ve tinselliğin gökyüzüne yakın mekânları kurması ziguratlarda, tapınaklarda, hatta Babil Kulesi’nde kendini gösterir. Proje alanı geçmişte Ermeni mezarlığına ev sahipliği yapmış ancak günümüzde geçmişle bağlantısını yitirmiş, parkın bulunduğu kentsel çevre de giderek kent hafızasından silinmekte, göz ardı edilmektedir. Tüm bunlar düşünüldüğünde parkın görsel algılanabilirliğini arttırmak ve uzun geleneklere dayanan formları analiz ederek gündelik hayatta yeniden kurgulamak değerli bulunmuştur.
Zaman ve Yaşam Döngüsünde süreklilik: Kaynak
1. Bir suyun çıktığı yer, kaynarca, pınar, memba, göz.
2. Herhangi bir enerjinin oluşup çevreye yayıldığı yer.
3.Gelir, kazanç, sağlık vb.ni sağlayıcı öge. (TDK)
Monolitik, tek bir taş üzerinden oluşturulan obeliskler incelendikçe çağdaş bir anıtın nasıl kurulması gerektiği fikri üzerine spekülasyonlar doğar. Örneğin antik dikilitaşların anıtsallığı kurmak dışında pratik bir işlevi yoktur. İmgeyi insan ölçeğinden uzaklaştıkça kurar ve malzemenin katılığını da kullanarak görkemli olma kaygısı güder. Ancak yine de anma deneyiminden ziyade anma objesine dönüşen heykellerin de kamusal alan üzerinde yarattığı plastik ve düşünsel bir çeşitlilik olur, dolayısıyla da yeni fikirlerin inşasında kaynak oluşturma potansiyeli taşırlar.
Tüm bu tartışmaların ışığında Salgınları ve Sağlık Emekçilerini anmak söz konusu olduğunda su, temizlik, ferahlık ve salgınların ilişkisine, yükseklik algılanabilirlige, kullanılan taşın katılığıysa kalıcılığa referans verir. Yerin altında depolanan yağmur suyu ve yer altı sularını kaynağın en tepesine çıkararak suyu hem kent içerisinde tekrar görünür kılar, hem de çevredeki canlıların (hayvanlar, bitkiler vs) beslenebileceği bir pınar oluşturur. Kaynağın kendisi sarmaşıklarla, bakım istemeyen bitkilerle ve yuvalarla bütünleşerek salgın hastalıkların bize tekrar hatırlattığı ekolojik birlikteliği simgeler. Bunlarla birlikte tasarım, Cumhuriyet Parkı’nda kentsel çevreyle bütüncül anma yollarının kesişiminde, odak noktasında konumlanır. Parkın içerisinde en kısa uzaklıklar üzerinden tanımlanan yollar gündelik hayatta parkın sıklıkla kullanılmasını, parkı uzamsal olarak kavrayan, parkı dolaşan patikaysa anma deneyiminin çeşitlenmesini önemser. Sağlık emekçilerinin isimlerinin yazdığı anma duvarı, kaynak ve ekolojik köprüden Maçka Parkına kadar giden patikalarda farklı eylemler ve ritüellerle birlikte anma bir süreç olarak tasarlanmaya çalışılmıştır.
Döngü : Zaman ve Yaşam
Sağlık çalışanlarının pandemi sürecinde yaşadığı zorluklar, gece gündüz demeden kendilerini bu salgını önlemeye adamaları, ailelerini arkadaşlarını hiç görmeden zorlu koşullarda çalışmaları sonucunda zaman kavramının onlar için yok olması salgının önemli etkilerinden birisi olmuştur.
Yunan mitolojisinde Zaman ile üç farklı biçimde karşılaşılır : Chronos, Kairos ve Aion. Kronos saatin ve takvimin gösterdiği zaman olarak kullanılır. Fiziğin kullandığı zaman budur. Kairos "doğru, kritik veya uygun zamanı" temsil eder. Bir şeyin yapılabileceği veya iyi yapılabileceği zamandır. Aion’a göre şimdi diye bir şey yoktur. Deneyimin ve olayların zamanıdır bu. Yalnız geçmiş ve gelecek vardır Aion’a göre, ama değişmez ve sabit gerçeklikler olarak değil.
Park alanında kullanıcıların patika üzerinden anma deneyimini yaşarken zamanla farklı şekillerde karşılaşmalarını hayal ediyoruz. Park kullanıcılarının Kronos’a geldiklerinde yükseltilmiş bitki yataklarında hep beraber dikim ve budama yapmaları, tohum toplamaları, bitkilerin yaşam döngüsünü görmeleri ve aynı zamanda bitkilerin ölüp komposta dönüşmelerini gözlemlemeleri öngörülmüştür. Çiçek ekiminin tüm yıla yayılan döngüsü anmayı ritüelleştiren bir durum olarak ele alınmıştır. Kairos’ta arıların ve kuşların sesiyle, çiçek kokularıyla dokunarak ve hissederek ziyaretçilerin, parkı gündelik kullananların duyuları uyandırılabilir. Perennial bitkilerin kış aylarında yok olduğunu, çiçeklenme zamanında yeniden canlandığını görerek doğayla yakın ilişki kuracaklar. Oluşturulan kır çiçekleri ve çayır bahçesinde farklı türleri görerek sürekli değişen dinamik bir bahçe deneyimi yaşayacaklar. Aion’a geldiklerinde sınırsız ve sonsuz bir zamanla karşılaşarak sessizlik deneyimi ve meditasyon yapacaklar.
Park alanında yer verilen su bahçesi ile yağmur suyu toplanmış, su bahçesinden anıta kadar giden bir su yolu tasarlanarak kaynağın su ile etkileşimi güçlendirilmiştir. Su bahçesi ve çevresinde sulak alan bitkileri kullanılmış, parktaki faunanın güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Park anma mekanı olması dışında farklı kullanımları bir arada sunması ve kullanıcıları ile doğrudan ilişki kurmasından dolayı yaşayan bir mekan haline gelecektir. Böylece zamanla anlamını yitirmeyen bir anı parkı olarak uzun yıllar kullanılması hedeflenmiştir.
Parkın mevcut florası çok güçlüdür. Mevcut ağaçlar korunarak Acanthus mollis, Achillea millefolium, Allium schoenoprasum, Amsonia orientalis, Anemone coronaria, Anemone blanda 'Blue Shades', Aruncus dioicus, Asclepias tuberosa, Aster amellus, Astilbe x arendsii, Carex echinata , Calamintha nepeta ssp, Campanula persicifolia, Crocus olivieri, Deschampsia cespitosa, Digitalis lanata, Echinacea pallida, Eryngium bourgatii, Fritillaria michailovskyi, Gentiana lutea, Geranium pyrenaicum, Helleborus orientalis, Hyssopus officinalis, Inula viscosa, Knautia degenii, Leucojum aestivum, Molinia caerulea, Muscari comosum, Nepeta nuda, Paeonia peregrina, Papaver rhoeas, Rudbeckia hirta, Salvia sclarea, Saponaria officinalis, Scutellaria altissima, Sporobolus virginicus, Thalictrum lucidum, Verbena officinalis, Veronica officinalis gibi türlerle güçlendirilmiştir.